Ülkücü Camia bugüne kadar davası için birçok can verdi. Fakat bu seferki yitik, hem failler hem de Ülkücü hareketin lider merkezli hesap verilebilirlik noktasına evrilmesi bakımından kritik bir kayıptır.

Liderin bilgelik ve hareket manevrasını sorgulayacak tarzda bir sorgulama doğurması nedeniyle bu cinayet, ‘Kutsal Devlet’ içerisinde çadıra/saraya sızmış hain algısını da zihinlerde canlandırdı. Türk tarihi bu tip hainlikleri içeren çok hadiseye sahiptir. Dolaysı ile ülkücülerin zihninde böylesi bir hainlik imajının hızlı bir şekilde oluşmasını yadsımamak lazımdır. Ülkücülerdeki bu zihinsel dönüşümün liberal veya Kapitalist bir etki olduğunu düşünmüyorum. Bu sorgulamanınoluşmasında tarihsel kontekstin daha baskın olduğunu düşünüyorum bu sebeple.
Sinan Ateş, Ülkü Ocakları Genel Başkanlığı döneminde, özellikle Ülkücü gençlere ve ailelere yönelik yaptığı etkinlik ve hitaplarda, Ülkücülüğün‘makbul vatandaş’ın şahsına katkı sağlayacak argüman ve eylemleri öncelediğini görmekteyiz. Bu nedenle, Sinan’ın katillerini ve karşısında duranları klasik devlet içerisinde aramak yanlış olur. Cinayeti işleyenlerin uyuşturucu kullanımı ve trafiğindeki networkleri üzerinden düşünecek olursak, cinayetin (öldürmeye yönelik olması hasebiyle) bu kadar basit olmadığı gün gibi aşikârdır. Kendinde olmayan iki torbacının işi değildir. Katilin gerek ceraim geçmişi gerekse cinayet mahalline kadar getirilişi bu cinayeti oldukça önemli ve özel kılmaktadır.
Peki katiller kim öyleyse?
Sinan Ateş cinayetinin, gerek seçimlerden hemen önce işlendiği tarih gerekse geleceğin MHP’sinde çekirdek konumunda olan Ülkü Ocaklarındaki milletin hayrın açalışan gerçek ülkücüler diyebileceğimiz bir anlayışla,ülkücülüğü ve ocak kültürünü/gücünü uyuşturucu trafiği vasıtası ile maddi kazanç aracı olarak gören kişiler arasında cereyan ettiği anlaşılmaktadır. Bu iki ihtimalin üzerinde biraz durmak lazım:
MHP’nin de içinde olduğu mevcut Cumhur İttifakının kazanma şansının gittikçe düştüğü bugünlerde, ittifak ortağı AKP yönetiminin böyle bir cinayete evet deme olasılığını mümkün görmüyorum. Aklı başında MHP yöneticilerinin de oylarının düştüğü ve nerdeyse baraj tehlikesi yaşadıkları böyle bir zamanda bu cinayete evet diyeceklerini düşünmüyorum. Öyleyse bu cinayet, her türlük Kullanıma açık olan, üzerlerinde yüzlerce atf-i cürüm bulunan MHP içerisindeki bir grup ile şimdilerde muhalif fakat iktidarı devralmayı düşünen eski ensesi kalınların, seçimlerden sonra yeni MHP yönetimini tamamen kendi saflarına çekerek eski güçlü dönemlerine dönmeyi arzulayan, fail-i meçhullerin sahibi karanlık odaklar tarafından işlenmiştir.
Bu cinayetle, AKP kaybedeceğini anlamıştır. Tek bilmedikleri bu cinayetin MHP içerisinde etkili ekibin mi yoksa dışarıdan başka bir ekibin mi yaptığıdır. Eğer bu soruyu cevaplayabilirse AKP, hem MHP ile olan ilişkiler hem de yeni ortaklık çabalarını gündemine alacaktır. Tabi zamanı kalırsa.
Türkiye’de maalesef bir kaç ekip bu şekilde cinayetle siyaset yapmaya devam etmektedir. Günümüzün 60’lardan 70’lerden 80’lerden ve 90’lardan farkı yoktur. Ölen Anadolu yiğitleri oluyor ve olan milletin ekserisine oluyor. 
Bu ülkede çoğu zaman halkın, mutlu azınlığın başarıları ile gurur duyup zevk almakla yetinilmesi istenmiştir.
Türk tarihi açısından oldukça kritik olan bu dönemde üzerlerinden kan oyunu oynanan Ülkücüler bu çarkı kırabilecek ve bu eski buluşmaya ‘dur’ diyebilecek mi göreceğiz.