Osmanlı zamanında paşalardan birisi bir akrabasını Selatin Camilerinden birinin vakfına göndererek işe almalarını “rica” etmiş. Eh, paşa rica eder de geri çevrilir mi ama işin kötüsü hiç “münhal” vazife de yok. “Ne yapsak da bu elemana bir iş uydursak” diye düşünürlerken vakıf idarecilerinden birisinin aklına gelmiş ve “iyisi mi bunu camide tuvaletlerin  ibriklerini doldurmakla görevli ibrikçilerin başı yapalım” demişler. Ve adam bir tahta sandalye alır işe başlar..

Anadoludan damın biri İstanbula yolu düşer ve Eminönde  dolaşırken 
Fena halde sıkışmıştır. Oraya-buraya koşar. Tuvalet arar, bulamaz.

Sonra aklına gelir. Burası bir müslüman kentidir. Ve her caminin müştemilatında mutlaka bir umumi tuvalet olması gerekir. Gözlerini havaya çevirir ve bir minare görür. O yana doğru seyirtir ve tuvaleti bulur. Boş iki kabin; kapılarında birer su ibriği ve çubuğunu tüttüren; bir sandalyenin üstüne adeta tünemiş bir tuvaletçi görür.

İbriklerden birini kaptığı gibi kabinlerden birine dalar. İbrikçi arkasından var gücüyle bağırır.”

 “- Bırak o ibriği, ötekini al.....”

      “ Adamın tartışacak hali yoktur. Bırakır aldığı ibriği, ötekini alır ve içeri girer...

Ooohhhh... rahatlamıştır. Taharetlenir, dışarı çıkar, elllerini yıkar, parasını da verdikten sonra ibrikçiye sorar... ”

 “ Yahu arkadaş içeride merak ettim, düşündüm. Bu ibriği değil de ötekini alsaydım ne olurdu?”

 “İbrikçi mağrur bir ifadeyle çubuğndan iki nefes daha çeker; sandalyesine iyice gömülür ve soruyu yanıtlar...

 “ BIRAK!... BİZİM DE BU KADAR FORSUMUZ OLSUN....”

Kıssadan hisse…Bir insana ya ihtiyaçtan ötürü, ya da ekmek yesin diye bir görev verirsiniz, o mutlaka bunun bir havasını gösterir…

O da bilir ki nihayetinde ibrikçi de olsa bir gün bu görevi sona erecektir…

Biz ne ibrikçiler biliriz şimdi esamesi bile okunmuyor. O yüzden koltuklara aşık olmak veya yapışmak da bir çare değildir…

Neyse biz kendi meselemize dönelim efendim; 

Her Firavunun bir Musası vardır.!

Tarihimiz Kahramanlık hikayeleri kadar olmasa da zulüm hikayeleride önemli yer tutar, aslında yapılan zulümler haksızlıklar hiç bitmedi ve kyamete kadar da bitmeyecek çünkü Zalimler için Cehennem, Mazlumlar için Rabbim Cennet vaad ediyor. Şimdi tarihte ki olaylara taş çıkaracak yaşadığım bir zulüm hikayesinden bahsedeceğim bunu ileriki yıllarda kitap yapacağım için fazla detaylara girmeyeceğim, beş yılda şahsıma yapılanlar İslam tarihinde Ne Firavun, ne Nemrut, ne Ebucehil ve ne de Ebuleheb yapmıştır. Onun için yazının başlığını böyle attım ne hazindir ki bu zulüm  2018' de  başladı ve her geçen gün artarak yeni yeni ZALİMLER karşıma çıkarak devam ediyor. Bu zulmün başlangıcı 1988 olsa da o tarihten 2018 yılına kadar olan kısmında pek açık vermese de 2018 yılı ile iyiden iyiye meydana çıktı. Şimdi  bir kaç gün evvel yaşadığım bir ZULÜMDEN bahsedeceğim

 25.07.2023 tarihinde akşam saatlerinde telefonum da cevapsız bir çağrı gördüm ve döneyim mi sabah mı döneyim diye tereddüt ettim ve aradım.
Telefonu açan şahıs ‘’ Ben Polis memuru B……. ‘’ dedi. Bende buyurun şefim dedim, karşımdaki polis memuru gayet kibar bir şekilde ‘’ Efendim bir evrakınız var evde yoksunuz tebliğ etmemiz gerekir’’ dedi bende kendisine bir saat içinde geleceği mi söyledim ve gelip aradım arabanın içinde oturuyordu gayet nazik gayet naif bir dille ‘’ Fatih bey gözaltı kararınız var karakola gideceğiz’’ dedi bende bu beyefendi tavırları içerisinde bulunan memura hay hay gidelim dedim ve yola çıktık. Önce hastane sonra karakola vardık işlemler yapıldı daha sonra parmak izi vs derken saat bayağı ilerledi.
İşlemler bitti malum Nezarethanenin yolunu tuttuk..! Memur demir kapıyı açtı ve içeri girdim(!!!) Ama ne gireyim tabiri caizse ‘’ Köpek bağlasan durmaz’’ derler ya işte öyle. Yerler berbat, köşeler kir pas bir oturacak yerin tahtaları yok sadece beton, yerler sigara izmariti, böcekler tahtakuruları cirit atıyor, battaniyeler leş gibi kokuyor bir dolabın üzerine atmışlar karma karışık, köşeler (?!?) simsiyah kir içerisinde; Lavaboya Abdest almaya girdim tuvalette kullanılıp atılan selpak mendil kağıtları, tuvaletin kapısının arkasında birikmiş koku her tarafı sarmış durumda(…) Hijyen yok, temizlik yok çöp kutuları yok, tuvaletlerde kâğıt yok lavabolarda el sabunları yok yok işte
Kaymakam Uğur Turan ve Emniyet Müdürü Necati Aktuğ Şahin; benim ne paylaştığımı ne yazdığımı takip ettirdiğiniz o şahıslar var ya.! Tamda o şahıslara söyleyin bir kova birde paspas alıp zahmet olmasa o, nezarethaneleri güzelce temizlesinler, sonuçta oralar da insanlar kalıyor… Eğer temizleyen yoksa ben gelip temizleyip ayrıca battaniyeleri de yıkayıp tekrar getireyim olur mu Kaymakam Uğur Turan ve Emniyet Müdürü Necati Aktuğ Şahin beyler.!!!!

Neyse biz konumuza dönelim; Sabah savcılığa gittiğimde Basın Savcısının huzuruna çıktık, daha evvel gide gele tanıdığım için içeri girdiğimde Selamlaştık hal hatır kısmı geçti, biraz da kırgındım ama sonraları anladım. Basın savcısının önünde epeyce kabarık bir dosya gördüm (?!?) savcı açınca gayr-i ihtiyari göz attım aman Allah’ım bu da ne.? Öylece kalakaldım ben ne suçlar işlemişim.? Koca Ragıp Paşanın sözü geldi aklıma akılları sıra beni suçlu göstereyim derken suçlarını izhar etmişler, İftiraların adresini öğrendim en azından.
Sosyal medya paylaşımlarımdan Uğur Turan ve Necati Aktuğ Şahin hakkında İstanbul Valiliğine verdiğim dilekçeler vs kabarık bir suç dosyası.
Basın Savcısına sordum ‘’ Savcı bey suçum ne.?’’ yeni savcı gibi sesini yükseltip atar gider yaparak TAHRİK etmiyordu )!!!) Bağırıp çağırıp ifade alacağını zanneden bayan savcıya ifade falan da vermedim dedim ki bakın hanımefendi şu an beni TAHRİK ediyorsunuz bayan savcı ne dese iyi ''Canım öyle istiyor '' demez mi.? Bu konuyu daha sonra yazacağım. Basın savcısı Alper bey dosyaya baktı yutkundu kafasını kaldırdı ve dedi ki ’’ TEHDİT ve HAKARET’’ peki neresinde tehdit ve hakaret var.? Dedim. Dosyaya baktığımda genel olarak; Uğur Turan Necati Aktuğ Şahin Necdet Arman ve Ahmet Gülesin dışardan ayarladıkları şahıslara bizi AĞIR TAHRİK ETTİRDİLER, AĞIR TEHDİT ETTİRDİLER, İŞ YERİMİZİ BASTIRDILAR ONURUMA HAYSİYETİME NAMUSUMA İFTİRA ATTIRDILAR, SİLAH KAÇAKÇILIĞINA SOKMAYA ÇALIŞTILAR . Sonra bizde yazınca Savcı Vedat Yiğit suç ihdas ederek GÖZALTI KARARI aldırıyor. Tıpkı Şark Bülbülü filminde kriz geçirirken ''Bana Mazlumu getirin'' sahnelerinde Kemal Sunali götürdükleri gibi, Savcı Vedat Yiğitin canı sıkıldıkça '' Polis memurlarını gönderip beni mevcutlu aldırıp savcılığa çıkarıyor'' durum aynen bu.
Kaymakam Uğur Turan’ın hakkımda asılsız iddialara attığı imzalara verdiğim doğru cevaplarım suç sayılmış.  Basın Savcısına verdiğim ifademi buraya alıyorum ve yorumu siz değerli okuyucularımın pak vicdanlarına havale ediyorum.

 

Aradan çok geçmedi yani 10 gün gibi bir zaman sonra yeniden gözaltı kararı neymiş efendim.? İsimlerini yazıyormuşum da olmazmış peki Bay Uğur Turan ve Bay Necati Aktuğ Şahin hakkımda suç ihdas ederken iftira atarken isminizi makamınızı kullanıyormusunuz.? Evet o zaman bu TCK kanunları size ayrı vatandaşa ayrı mı uygulanıyor.? Hukukun üstünlüğü mü, yoksa Üstünlerin hukuku mu.? 

Peki devlet memurları 

Asılsız iddialar da bulunursa
İftira atarsa Suç ihdas ederse
İnsanların Onuru ile
Şerefi ile
Haysiyeti ile
Namusu ile oynarsa

Makamını görevini kötüye kullanırsa

Makamını kullanıp insanlara zulmederse ne yapacağız.? Nasıl sesimizi duyuracağız, Kime gideceğiz.?

Beş yıldır yaptırılan zulümleri, yapılan hakaretleri Ağır tahrikleri, Tehditleri Sin kaflı küfürleri, Çocukları alı koymayı, İllegal işlere bulaştırmayı, susup sinemize mi çekelim yoksa medeni bir İnsan gibi yaşamak için ölmemek için millete duyurmak mı lazım.?  Kaymakam Uğur Turan ve Emniyet Müdürü Necati Aktuğ Şahin Hangisini yapayım bir yol gösterin bende öyle yapayım. Bakın size açık açık söylüyorum ne yapacaksanız hemen yapın zamana yayarak olmaz hapse mi attıracaksınız, öldürecekmisiniz öldürtecekmisiniz (!!!) umrumda değil ne yapacaksanız yapın. Büyük şair ve fikir insanımız Arif Nihat Asyanın şu dizeleri günümüzü ne güzel anlatıyor. Artık yapılan haksızlıkları, yapılan zulümleri bünyemiz kaldırmıyor Ey Muhammed (sav)

''Biz bu dünyadan nereye 
Göçelim, ya Muhammed?
Yeryüzünde, riya, inkâr, hiyanet
Altın devrini yaşıyor..
Diller, sayfalar, satırlar
Ebu Leheb öldü diyorlar:
Ebu Leheb ölmedi, yâ Muhammed;
Ebu Cehil, kıtalar dolaşıyor!''

Haksız Hukuksuz tamamen asılsız iddialarla gözaltına aldırıp suç ihdas ederek, yüksek yargıda ki adamlarının yardımı ile beni hapse attıracaklarmış. Dün ifademde söyledim Ebuleheb düzenine boyun eğmeyeceğim,  BOP denen Deccal projesinde olmayacağım Allah'a kul olduğum için devrin Ebucehillerine, devrin Ebuleheblerine kul olmayacağım. 

Devam edecek...