اِنَّمَا التَّوْبَةُ عَلَى اللّٰهِ لِلَّذ۪ينَ يَعْمَلُونَ السُّٓوءَ بِجَهَالَةٍ ثُمَّ يَتُوبُونَ مِنْ قَر۪يبٍ فَاُو۬لٰٓئِكَ يَتُوبُ اللّٰهُ عَلَيْهِمْۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَل۪يمًا حَك۪يمًا

Allah’ın kabul edeceği tövbe, ancak bilmeden kötülük edip de sonra tez elden pişmanlık getirenlerin tövbesidir; işte Allah bunların tövbesini kabul eder; Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir. (Nisâ, 4/17)

ALLAH’IN KABUL EDECEĞİ TÖVBE
Bilgi:
Esasında akıl ve irademizi kullanarak kötülüklerden uzak durmamız gerekirken zaman zaman günahlar işleyebilmekteyiz. Rabbimiz ise bizi hemen cezalandırmamakta, tövbe etmek için süre vermektedir. Bu sayfadaki ayetlerde Yüce Allah, gerçek bir tövbe için bazı şartların bulunduğunu bildirmektedir.

Tövbenin samimi şekilde yapılmış olması, günahtan pişman olunması ve bir daha aynı günahı işlememeye karar verilmiş olması gerekir. Yoksa aynı günahı yeniden işlemeyi düşünen kişinin tövbesi kabul olmadığı gibi, ölmeden önceki son nefeste yapılan tövbe de kabul olmaz.

Mesaj:
Gerekli şartları taşıyan samimi bir tövbe, işlenen günahın silinmesine vesile olur.

Kelime Dağarcığı:
Tövbe: Günahtan dönüp Allah’a yönelmek.

Cehalet: Bilmemek veya nefsine uyup bildiğinin aksini yapmak.

TEFSİR
Allah’ın kabul edeceği tevbe, ancak câhillikleri sebebiyle günah işleyip de, o günahtan çarçabuk vazgeçenlerin tevbesidir. İşte Allah, böylelerinin tevbesini kabul buyurur. Allah her şeyi hakkıyla bilen, her hükmü ve işi hikmetli ve sağlam olandır.
Yoksa hayatı boyunca günah işleyip işleyip de nihâyet kendisine ölüm gelip çattığında: “Ben şimdi tevbe ediyorum” diyenlerin ve kâfir olarak ölenlerin tevbeleri kabul edilmeyecektir. Biz, böyleleri için can yakıcı bir azap hazırladık.
Dünya hayatında insanlar için her zaman tevbe kapısı açıktır. Günahlardan pişman olmak için her vakit fırsat vardır. Nefsine uyup günah işledikten sonra derhal pişman olan bir kul gönlünden gelerek, bir daha işlememek azmiyle tevbe ederse, Cenâb-ı Hakk’ın bu tevbeyi kabul etmesi umulur. Hatta âyetin müjdesine göre böyle tevbeleri kabul etmeyi Yüce Allah va‘detmektedir. Ancak ömrünü günahlarla geçirmiş kişi hayatının son saniyelerinde, dünya hayatından ümidini kesmiş, ölüm sarhoşluğu kendisini kaplamaya başlamışken, artık âhiret âlemiyle alakalı bazı gerçekleri görmeye başladıktan sonra tevbe ederse, bu tevbenin kabul edilmeyeceği ifade edilmektedir. Firavun’un azgın dalgalar arasında can verirken yaptığı tevbe buna misaldir. (bk. Yûnus 10/90) Kabul edilmeyen bir başka tevbe de, ömrünü küfür içinde tamamlayıp öldükten sonra âhiret âleminde pişmanlık duyanların tevbesidir.

Resûlullah (s.a.s.):

“Şüphesiz Allah, perde düşmedikçe kulun tevbesini kabul eder ve onu affeder” buyurunca ashâb-ı kirâm:

“- Ey Allah’ın Rasûlü! Perde nedir?” diye sordu. Peygamber Efendimiz de:

“- Perde kişinin müşrik olarak ölmesidir” buyurdu. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 174)

Allah Teâlâ âyet-i kerîmede iman sahibi olduğu halde ömrünü günah ve fısk içinde geçirenle kâfir olarak öleni bir arada zikretmek suretiyle, geciktirmeden bir an önce tevbe etmenin ehemmiyetini gösterir.

“Cehâlet” kelimesi sadece basit “bilgisizlik” mânası taşımaz. Cehâlet, duyuların ve şehvetin aklın gücünü örtmesi, kabaran şehvet hissiyatının tahrikiyle hareket etmek demektir. Bu kelime “ilim” değil, “hilim” kelimesinin zıddıdır. Dolayısıyla âyetteki “câhillikleri sebebiyle” ifadesi, işlenen günahın günah olduğunu bilmemek değil, gaflet haliyle nefse uymayı, yapılan işin sonucunu akla getirmemeyi, bildiği halde iradesine uyamayacak bir halde bulunmayı ifade eder. Nitekim âlim dahi olsa bir mü’min, günaha daldığı esnâda Allah’tan gafil ve câhildir.

Tevbe müminler üzerine farz olup makbul bir tevbenin dört şartı vardır:

Kalben pişman olmak,
Tüm günahları terk etmek,
Tekrar günah işlememeye azmetmek,
Tevbeyi başka bir şey değil, ancak Allah korkusu ve O’ndan duyulan hayâ sebebiyle yapmak.
Ehlullaha göre kulların Allah’a olan yakınlık dereceleri, diğer konularda olduğu gibi tevbe hususunda da sorumlulukları farklı kılar. Yakınlık ne kadar fazla ise mükellefiyet de ona göre fazlalaşır, tevbe edilmesi lazım gelen süre de ona göre kısalır.

İslâm, erkek-kadın, genç-ihtiyar, müslim-gayrimüslim tüm insanların haklarını savunan ve koruyan yüce bir dindir.