Yusuf Hocaefendinin babası Hafız Hüseyin, Kılıçkaya (Ersis)’li; annesi de Ahıskalı’dır. Hafız Hüseyin, uzun müddet Gürcükapı Camii‘nde imamlık yapmıştır; oğlu Yusuf’u da küçük yaşta Yetim Hoca Medresesi‘ne vermiştir. Yusuf Esengün, hafızlığını bu medresede bitirmiştir. İlk görev olarak Şâfiîler Mescidi‘nde müezzinliğe başlayan Hafız Yusuf, 1935 yılından 1982 yılına kadar Lala Paşa Camii’nde imamlık yapmıştır.

Demir hafız

Hafızlığı çok kuvvetli olduğu için çevresinde demir hafız olarak bilinen Hafız Yusuf yıllarca Erzurum camilerinde mukabele okumuştur. Emekli olduktan sonra şehrin en merkezî camii olan Lala Paşa’da iki yıl daha fahri olarak imamlığını devam ettirmiştir.

Hocaefendinin evi babasının imamlık yaptığı Gürcükapı Camii’ne yakındır. Bu sebepten dolayı hocaefendi 1985 yılından beri adı geçen camide akşam namazına bir saat kala mukabele okumaktaydı. Hocaefendi her gün akşam namazına bir saat kala bu camiye gelir ve namaz vaktine kadar bir cüz Kur’an-ı Kerim okurdu.

Hocamızın bu mukabelesini dinleyen özel bir cemaati vardı. Kendisi cemaatten önce gelir rahleleri ve Kur’an-ı Kerimleri indirir, her şeyi hazırlar ve okumaya başlardı. Bu mukabeleyi yaz-kış devam ettirirdi.

Caminin ortasında

Hocamızın oğlu Sıddık Bey (ilahiyatçı- öğretmen) bize şunları anlattı; “14 Aralık günü babama öğle yemeğini yedirdim, yemekten sonra çayını da içti. Sonra da; ‘Oğlum, bugün ayaklarıma bir şeyler oluyor’ dedi. Ben de; ‘İnşallah geçer’ dedim. Babam ikindi namazı için camiye gitti, ben de okula geldim. Saat 15:00’da (akşam namazına bir saat kala) cami cemaatinden birisi bana telefon açıp babamın rahmetli olduğunu haber verdi.”

Okuyucularımla asıl paylaşmak istediğim konu Yusuf hocaefendinin ölümü ve ölüm şeklidir. Kış günü ikindi namazı ile akşam namazının arasının fazla uzun olmamasından dolayı galiba Hocaefendi ikindi namazından sonraki vaktini camide geçirmiş. Mukabele saati yaklaşınca rahleleri ve Kur’an-ı Kerimleri hazırlamış. Sonra da abdest tazeleme ihtiyacı hissetmiş. Erzurum’un en soğuk günlerinden bir günde şadırvanda abdestini alıp camiye dönmüş.

Ayakkabılarını yerine koyup minbere doğru ilerlerken hafif bir sendelemiş. Fevkânenin direklerinden ve korkuluklarından tutunmuş, işte o sırada mukabele için hazır olan cemaat Hoca’ya bir şey olduğunu fark etmiş ve koluna girmişler. Minbere doğru ilerlerken Hocaefendi caminin tam ortasında ruhunu teslim etmiş.

Duası kabul oldu

Birkaç yıl önce oğlu Lütfü Bey, “Baba artık iyice yaşlandın, şimdiye kadar okudukların yeter, mukabeleyi bıraksan nasıl olur?” demiş. Hocaefendi de; “Hayır, bırakmam; ölünceye kadar devam edeceğim” demiş. Dediği gibi de oldu.

Son senelerde kulakları biraz ağır işitiyordu. Bu sebepten dolayı da dua ederken duasına kulak veren onun ne dediğini anlardı. Caminin müezzinini onun; “Ya Rabbi benim canımı camide al” diye dua ettiğini çok duyduğunu nakletmektedir. Hocaefendi, duası kabul edilen ender insanlardan biriydi.

Yusuf Hocaefendi’nin takdire şâyan bir yanı da çocuklarını ve özellikle oğullarını çok iyi yetiştirmiş olmasıdır. Oğullarının hepsini okutmuş ve insanlığın hizmetine sunmuştur. Kendilerine hayırlı ömürler diliyor, babalarından aldıkları meş’aleyi kendilerinden sonraki nesillere teslim etmede daha gayretli olmalarını temenni ediyoruz.

Yetmiş şehid

Uhud Savaşı’nda Müslümanlar yetmiş şehid vermişlerdi. Bu yetmiş şehid için Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem otuz beş kabir kazdırdı. Yani her iki kişi için bir kabir kazdırdı. Şehidlerin birbirleri ile yakınlık ve arkadaşlıklarına göre ikişer ikişer eşleştirilmelerini ve kabirlerin başlarına bu şekilde yaklaştırılmalarını istedi.

Şehidler, kabirlerin başlarına getirilince Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem; “Bu iki kişiden hangisi daha çok Kur’an-ı Kerim biliyordu?” diye soruyor ve fazla bileni önce, arkadaşını da onun ardından kabre indiriyordu.

Şehidler cennettedir; cennete gitmede öncelik de ehl-i Kur’an’ındır. Peygamber Efendimiz’in kendilerine öncelik verdiği insanlara biz de öncelik veriyor ve onları başımıza tâc ediyoruz. Hele Yusuf Hocaefendi gibi inandığı gibi yaşayan ve yaşadığı gibi ölen insanlara saygımız sonsuzdur.